7 Haziran 2010 Pazartesi

Yağmur yağarken, bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti, çünkü 2 kişiydik, tek bir şemsiyemiz vardı,kol kolaydık ve bunun adı aşktı. Islandık çünkü aşkımızın bize yetmediği gibi şemsiyede yetmiyordu ama ıslandık, deliler gibi sevişiyor gibi ıslandık çünkü bunun adı tutkuydu. Baktık o an birbirimize, ikimizin de bir yanı ıslanıyordu, fedakarlık etmeye kalktık şemsiyenin altından çekildim, ıslanmadın ama için el vermedi, kapadın şemsiyeyi, ıslanacaksak birlikte ıslanalım dedin, çünkü bunun adı birliktelikti. Sonra su ve ateş birleşti, ay ve güneşin doğuşu birlemiş gibiydi. Tam bir hilal görünümü verdi. Ve hilal yüreğime dokunduğunda, ayın güneşten aldığı sıcaklığı içimde hissettim, sanki elimi tuttuğumda bana hissettirdiğin o sıcaklık gibiydi. Üşümüyordum, sıcak kollarında, beni öpen dudaklarında. Biraz baktım sana, o güzel gözlerine, kalın beyaz dudaklarına. Gözlerim doldu, neler oluyor bana diye? Neden böyleyim diye. Sonra bana baktın, göz göze geldik, öpüştük. Ve sımsıkı sarıldın, bırakmak istemedin. Çünkü bunun adı sevgiydi. En son ayrıldık, gidiyordun.Gözlerim doldu ama ufak bir buse kondurdun, hoşçakal dedin. Ve bir tren aldı seni benden, sen giderken bakakaldım peşinden ne gözümü alabildim ne de göze alabildim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder